Son on yıl içerisinde, tüm dünyada olduğu gibi, Türkiye’de de kısa film üretimi gelişme göstermiştir. Bu gelişimin sebeplerinin en önemlisi şüphesiz, teknolojik gelişmelerdir. Dijital teknolojilerin gelişimi, çok iyi görüntü kalitesi sunan video kameraların ucuzlaması, amatör modellerin bile bir kısa filmcinin temel ihtiyaçlarını karşılayabilmesi, bilgisayar üzerinde kurgu yapabilme olanakları, kurgu programlarının basitleştirilmesi ve benzeri gelişimler, film üretenlerin sayısını ve alana olan ilgiyi her geçen gün arttırmaktadır.
Bu ilgi, birçok kısa film festivali ve yarışmasının yapılmasına; bu festival ve yarışmalar da ilginin daha da artmasına neden olmaktadır. Festivaller, sözünü paylaşmak isteyen filmleri, izleyicisine taşımakta ve yönetmenlere enerji vermektedir. Bu döngü, ülkemizde şimdilik, kısa filmin en önemli besin kaynağı, hatta tek platformudur.
Dünyaya baktığımızda, durumun pek farklı olmadığını görüyoruz: bir iki ülke dışında (Avusturya’da “Sixpackfilm”, Belçika’da “La Boite Production”, Fransa’da “Premium Films” gibi.) ticari pazarını oluşturamamış olan kısa film; festival, yarışma gibi organizasyonlarla izleyicisine ulaşarak ayakta kalmaktadır. “Kısa Film Nedir?” başlıklı yazımda bahsettiğim, süreye ilişkin arz-talep beklentileri yüzünden, kısa film dvd’leri piyasada satılmamakta, sinemalarda oynatılmamakta, televizyonda yer bulamamaktadır. Kısa filmlere finansman sağlayan, dağıtımını yapan, gösterimlerini düzenleyen kurum, şirket ve sinema salonları hala yaygınlaşamamıştır. Kısa filmlerin tek mecrasının festivaller oluşu, kısa filmin bir “underground” kültürün içerisinde olduğunu göstermektedir. Bu yapı, kısa filmin bağımsız ruhunu koruyabilmesine, saf ve çekici kalmasına olanak sağlamaktadır. Ticari kaygısızlık, kısa filme, deneysellik özgürlüğü tanır. Kısa film, deneysel sinemanın yeni bakış açılarının, değişik kamera hareketlerinin, çarpıcı seslendirme biçimleri ve farklı oyunculuk tarzlarının sınandığı yaygın bir üretim alanı olarak önemini korumaktadır. Bu özelliğiyle, sinemanın gelişiminde lokomotif rol üstlenerek, farklı türlerin ortaya çıkmasında, yeni yeteneklerin keşfedilmesinde önemli rol oynamaktadır.
Bu rolün sonucu olarak, kısa film hakkında en çok tartışılan konular arasında, kısa filmin uzun metraj için bir basamak olduğu fikri öne çıkar. Son on yılda ancak tanınmaya başlanan kısa film türü, çoğunlukla amatör çalışmalar, öğrenci projeleri olarak varsayılmaktan öteye geçememektedir. Bu önyargılarda gerçek payı mutlaka ki vardır; kısa film, daha doğrusu kısa film sayesinde edinilen deneyimler birçok yönetmen için uzun metrajın kapısını çalmıştır. Kısa filmden uzun filme geçiş, Amerika film okullarındaki öğrencilerin tarzı olmuş,1960’lı yıllardan bu yana, film okulları kısa filmle başlayıp, önemli yönetmenler olarak uzun filmleriyle tanınan mezunlar vermiştir: Oliver Stone, Martin Scorsese, Fransis Copola,George Lucas gibi hepimizin tanıdığı isimler. Bu örneklerden yola çıkılarak, kısa filmin uzun filme geçiş adına bir “acemilik dönemi” olarak ele alınması, aslında Kuzey Amerika’daki kısa film yapımının gelişmesinin başlıca nedenlerinden olmuştur. Avrupa’da ise, kısa film, kültür bakanlıkları tarafından sürdürülerek ayakta kalabilen bir sektördür. Film okulları ve film okullarına yönelik festivaller ile kısa filme sürekli destek verilmektedir.Türkiye’ye baktığımızda,Çağan Irmak, Ahmet Uluçay, Yeşim Ustaoğlu, Nuri Bilge Ceylan gibi isimlerin zamanında kısa film yönetmenleri olduklarını unutmamak gerekir.
Kısa filmin, kendi üslubuyla bir tür oluşturması fikrinin reddedilip, bir basamak olarak varsayılması bile, kısa filmin öneminin altını çizmeye yeterlidir. Usta yönetmenlerin ilk eserlerinin kısa filmler olduğu; uzun metraj film yapmak isteyen yönetmenlerin kendilerini görmeleri, denemeleri, hatta ispatlamaları için kısa filmi kullanmalarının faydası ve gerçekliği ortadadır. Bunun yanı sıra bir film yapmaya uzun ya da kısa diye bakmayan yönetmenlerin ürettiği zeki, çarpıcı örnekler, her iki düşüncenin de gerçekliğini gösterir. İstanbul Kısa Filmciler Derneği Kurucusu ve Başkanı Oktay Güzeloğlu’nun dediği gibi, "Kısa filmin çekilmesinin sebebi, ekonomik kaygılar değildir, kısa film başlı başına bir sinemadır. Kısa film, sadece uzun filme atlama aracı olarak görülmemelidir” Kısa film en az uzun metraj kadar sinemadır; yedinci sanatın tüm özelliklerini içerisinde barındırarak, kendi çerçevesinde belirlediği süre içinde çok şey ifade edebilen özgür yapıtlardır. Sinema sektörünün oluşabilmesi için kısa filmlerin desteklenmesi en önemli koşullardandır.