Tarantino Efsanesi

18.6.07
Üşenmezseniz okuyacağınız yazı, Cinemascope dergisi 2007 yaz sayısında yayınlanan ilk sinema yazım olup, Ölüm Geçirmez Sinema Yazıları yarışmasında birincilik ödülü almıştır. Ona göre!




Grindhouse: Death Proof


Efsaneye göre Tarantino’nun annesi oyunculuk ve sinema manyağıdır.Tarantino tiyatro oyuncusu olmak istemektedir.16 yaşında lise eğitimini terk edip video shopta calismaya baslar.Dünya ahiret film izler ve en çok “50’lerin B tipi filmlerinden,kara-film klasikleri ve Hong Kong karete filmlerinden” etkilenerek bünyeyi şekillendirir. Sonra burayı da terk eder ve tiyatro ajansına başvurup rol beklemeye başlar. Zaten bence Tarantino aslında sırf cameolar için yönetmen olmaya niyetlenmiştir True Romance ve Natural Born killers’ın senaryosunu satarak (aslında tek senaryo ama bereketliymis,2 film çıkmış) elde ettiği bütçe ile de Reservoir Dogs’i çeker. Bundan sonrası ezbere: Pulp Fiction, En iyi Senaryo Oscar’ını aldığında sahneden kimseye tesekkur etmeden inerken, gitgide asileşeceğinin sinyallerini veren QT.

Tarantino abi,olumlu yaklaşırsak, bilinen Amerikan film klişelerine, 90’ların başında “yeni bir soluk getiren” adam. Yamuk bakarsak, QT video shop’ta çalışırken izlediği o filmlerin en beğendiği sekanslarını çalıp remake kolajlar oluşturması ile suçlanıyor: Sahneleri gerçek hayat yerine filmlerdeki paralel hayatları taklit ediyor, karakterleri kanlı canlı adamlardan değil film karakterlerinden esinleniyor,diyaloglar bile senaryolardan arak! Bu konu hakkında örneklendirip dipnotlandırıp pek sinefil niteliklere varan uzun uzun yazılar yazılabilir (ki ben yazamam!) ama bir gün “Tarantino filmlerindeki göndermeleri bulmaca” partileri düzenleyeceğimiz entellektuel sinefilik birikim,seviye ve arkadaş çevresine ulaşmamızı dileyerek kapatırım konuyu! Velhasıl, (quotes sıkıştırmadan olmaz) en sevdiğimiz filmlerden birinin yönetmeni Cameron Crowe der ki (dit que) : “In the future, everybody is going to be a director. Somebody's got to live a real life so we have something to make a movie about.”

Sonuçta,öyle yada böyle, QT, türünün tarihini tam anlamıyla tekrar yazıyor ,Amerikan filmlerini özüne geri döndürüyor: son numarası da grindhouse kültürünü diriltmece. Hikaye şöyle: QT’un evinde Dragstrip Girl and Rock All Night afişi var, aynısından Robert Rodriguez’in evinde de. Fikir poster kardeşliğini fark eden RR’den çıkıyor: ‘Hep şunlardan yapmak istedim, niye birini sen birini ben yapmıyoruz’ diyince, QT’un cevabı direk “Adını da ‘Grindhouse’ koyarız” oluyor. Şu aşamada, son derece kültürsüz arkadaşlar için, Grindhouse’un, yetmişlerin sonundan seksenlerin sonunda kapatılmalarına kadar, New York’ta 24 saat açık olup, B tipi istismar filmlerini arka arkaya, iki film birden yordamıyla gösteren sinema salonlarının adı olduğunu belirtmekte fayda var. Malumumuz, Tarantino kişinin de dolaylı katkılarıyla,dönemin adını seks,şiddet vs ile istismar yapma suçundan alan filmleri, 90’lardan sonra kendi kitlesi için “kült” sıfatıyla anılır oluyor zaten. Kurt Russell,Bruce Willis, Nicholas Cage vs gibi ismi vakti yerinde oyuncular, kocaman bir bütçe ve o görüntü kalitesizliğini taklit edebilecek seviyede (!) özenli görsel edit’ler eklenip, bir de afişe Tarantino yazınca oldu bitti: gişesinden,muhabbetinden 2010’a kadar kafayı afiyetle yiyebiliriz. Malum küfürler,silahlar,kötü adamlar,tuhaf adamlar,tuhaf kılıklar,manyak müzik,kafein,sigara,uyuşturucu vs. ile olağan şiddet üzerine kurulu bir sinema sonucu fanatik bir Tarantino kitlesi ve bağımsız sinemanın populerlesmesinden itibaren oturan formüller eğlenceli olduğu kadar bana yetmiş vaziyette ! Şiddeti meşrulaştırması gibi önyargılarla hiç hiç işi olmayacak ben,sadece güldürürken kusturan bu estetiğin plastiğinden bile baydım sanırım! QT son derece artistik-narsistik bir çıkışla Kill Bill hakkındaki bir röportajında “Ama bu bir Tarantino filmi.Metallica konserine gidip,onlara müziğin sesini kısmalarını söyleyemezsiniz” tipi bir savunmaya giriyor. Diğer yandan,Grindhouse’un ikinci halkasını (aslında birinci) oluşturan,bir dönemin ekipsiz-bu dönemin Tarantino’lu asisi Robert Rodriguez’in Dehset Gezegeni filmi,söylenene göre “kana susamış zombiler,ruh hastası lezbiyenler,helikopter pervaneleriyle uçan kafalar,kesik bacakların yerine monte edilen tüfek protezleri, kemik testereleri ve deforme olmus tasaklar” içeriyor. Tutkunlarını mümkününce yadırgamamak lazım, sinema bir çeşit skopofili ise, gözetlemek istediğimiz şüphesiz en yasak olan, en bizde olmayan.Yine de -kişisel olarak- RR’e setteki testislerden oluşan yığının ortasında, “15 yaşındaki veletler buna bayılacak,biliyorsun” dendiğinde, RR’in cevabının “Ben 15 yaşındayım” olmasından ibaret sempatik hikayenin bir çok şeyi özetlediği kanısındayım!

Bu önyargılarla gitmiş bulunduğum Death Proof, Grindhouse ortamının Tarantino ayağı. Aslında sabredip,DVD bekleyip, ikisini birlikte izlemek, sistemime ağır gelmesi pahasına daha çekici olurdu. Sinema salonlarında konsepte uygun gösterimler ne yazık ki sadece Amerika,Avustralya ve İngiltere’de uygulanıyormuş. Yapımcı amcalardan denk ticari kaygıyla benzer kazığı Kill Bill’in ikiye bölünmesinde de yemiştik.İşin kötü yanı, Dehşet Gezegeni ile açılan ve Death Proof’la perdeyi kapatan asıl sıralamanın bozulmuş olması ve huzurlarımıza önce (tabiî ki) Tarantino beylerin yönettiği filmin sunulması.

Death Proof’a geçmeden, içimi de döktüğüme göre aslında içten içe QT filmlerinin bir kaç yönden hastası olduğumu hadi itiraf edeyim. Sanırım en başı da, (Pulp Fiction’dan beri) kurgu çekiyor: Doğrusallığın reddi, bölümleme olayı falan filan. Ayrıca, arak atmosfer kolajlarından mıdır nedir, her sahne ayrı bir yönetmen sineması show’una dönüşebiliyor ve hiçbir filmini izlerken ‘bu filmi Tarantino’nun çektiği’ni aklımızdan bir planlığına bile olsa çıkarıp kendimizi hikayeye kaptıramıyoruz.Bu olumsuz bir özellik değil, yönetmen adayı bakış açıma göre,egonun tavanıdır tahminimce.. ( Lynch’in cücelerinden freak’lerinden tiksinenlerin bile Lynch atmosferine ibadeti esirgeyememesi de aynı sebepten diil mi zaten!)

death proof

Death Proof da tam olarak böyle başladı.Ayak olayının yine yine yine midemi kaldırmasına rağmen, bu adamın fetişlerini gözümüze soka soka bize öğretmesini çok seviyorum (çok da özeniyorum tabiî ki!) Bir de kadın mevzuu var tabi, yine intikam zaferiyle bizi tezahuratlara sürükleyen, birbirinden efsane-şahane kadınlar var: hem de 8 tane! Tarantino’nun görsel fetiş kadınları bu filmde de lapdance’e kadar yollanıyor ve Metallica’nın bu parçalarında sesi daha bile açmak istiyoruz:istismar istismar! Feminist teorisyen ablalar Tarantino hakkında ne yazar çizer çok merak ediyorum. Ben saf izleyicik bir bakış açısıyla, hepsine ayrı bayıldım ; özellikle muhabbetlerinde kendimden geçtim, Tarantino’nun bu kadar uzun ve bu kadar sebepsiz bile sürükleyebilen dialoglar yazma zekasına en baştan hayran kaldım. Hatta o tarafı fazla mı sahiplendim ne, dublör mike karakterine daha fazla yüklenilmeliymiş, çok çok eksik kalmış gibi geldi bana, Kurt Russell’a bir yara bir araba yapmakla olmuyor,yetmiyor!



Filmin ilk yarisi Tarantino’nun efsane dans sahneleri cekmede rakipsiz yonetmen olmasina onay niteliğinde.. Zaten tabiî ki yine yine yine muzikler sahane, Tarantino kişinin 70’ler müzikleri fetişi B tipi senaryolar fetişi kadar ulu orta.Soundtrack indirilesi otesi : benim favorilerim ( Fransız kültürünün bilinçaltına 14 senelik işleyişinin sonucu mu olsa gerek) April March yorumlu Chick Habit ve tabiî ki lapdance sahnemizin The Coasters/Down in Mexico’su. İlaveten soylemeden gecmem imkansiz, Rose Mc Gowan abla sarisinken apayri tapilasi, keşke daha çok olsaydi,gozumuz gonlumuz acilsaydi..Bir roportajinda dio ki,Tarantino’nun Charmed ilgisi,cekimler boyunca charmed sorup durması Rose ablayı cildirtmis,sonunda kendisine bir adet book of shadows hediye edilmis, QT muradına ermiş,çok eglenceliymis!

y1piYWh6-cDam6Eagm7lFCkOTTktWIc7Gk-qQ4yLd0VpSwxdWtCbmaF9L5QTiOb6IWu7IKSzkTTaGo

Filmin ikinci bolumu araba takip filminin showa girer hali..Zaten ilk sahneden itibaren ziyadesiyle abartılmış B hatalarına göz alisinca her biri ayri gulumsetir, hatta benim gibi duygusal bunyeleri hey gidi’lere surukler hale gelen film, ikinci bolumun sonunda, hele “the end” le sonlanişında ve kapanış jeneriğinde göz doldurur bir hale geldi! Tarantino’nun “arak” hadisesine “saygi durusu” ört pası yapan savunmasina inandim gitti, sanki film sinema tarihine hatta sinemanın kendisine anonim bir saygi duruşu sanar oldum,aglamamak icin zor durdum Chick Habit’le akan (ve guldururken baksa turlu de goz yasartan) jenerik bitip yerimizden kalktigimizda, salonda arkamizdaki herkesin hala orda oldugunu gordum, biz jenerigin sonuna kadar izleyenlerin cok ender basina gelen bir hadisedir ya, ulan dedim Tarantino filmi&Tarantino izleyicisi işte, bitmistir olay,the end.

Efsanelerden devam: Tarantino-Rodriguez Brothers!!!

Şu saatten sonra yapılabilecek tek şey, Grindhouse’un Robert Rodriguez ayagi icin sabirsizlanmak! Kendisinin sinemaya girişini kişisel günlüğü niteliğinde anlatan Ekipsiz Asi kitabını okumuştum. 20 Haziran 1991 gün günlüğe, “Yirmi üç yaşındayım.Orson Welles Citizen Kane’i yaptığında yirmi beş yaşındaydı. Spielberg yirmi altısında Jaws’la çıktı ortaya. Demek ki adam gibi bir şey yapabilmek için iki-üç senem kaldı” yazıyor. (Ben bu satırları ilk okuduğumda 21 yaşındaydım ve yanına “of” diye not almıştım.) 2 yönetmen birden vesilesiyle, kitabı bir daha okudum ve tanışmalarıyla ilgili birkaç alıntıyı da buraya eklemeden edemedim:

6 Eylül 1992
11.30’da Reservoir Dogs filmini görmeye gittim.Menajerimden bu film hakkında çok şey duymuştum.Görmek istememin diğer sebebi de,Toronto Film Festivali’nde yazar-yönetmen Quentin Tarantino ile bu film üzerine bir panele katılacak olmam.Film süperdi.Herkes soluksuz izledi.Salon ağzına kadar doluydu.

13 Eylül 1992
Reservoir Dogs paneli için sanırım hazırım.Öğle yemeğinde,koca bir sandviçi mideye indirmeye çalışırken Quentin Tarantino’yla tanıştırıldım.Reservoir Dogs’u Telluride’de gördüğümü ve çok beğendiğimi söyledim. O da Mariachi’yi duymuş.İzlemek için sabırsızlanıyormuş.Bir süre Çin Sineması’ndan bahsettik.Quentin, Çin bakkallarında Jackie Chan filmleri ararken John Woo’yu keşfetmiş.O zamandan beri en beğendiği yönetmenlerden biri olmuş John Woo.Better Tomorrow’un en iyi Woo filmi olduğunu söylüyor. (..) Fark ettim ki, hikayelerimiz hemen hemen aynı.Nasıl bu işe başladığımıza, nasıl film yaptığımıza ve en önemlisi neden film yaptığımıza varıncaya kadar.

17 Eylül 1992
..Odamıza çıktığımızda bir ziyaretçimiz olduğunu fark ettik: Quentin Tarantino. Mariachi’yi çok sevdiğini söylemek için uğradığını belirtti.Yeni filmi Pulp fiction’ın hazırlıklarına başlamış. “Artık kim olduğunu biliyorum! Eminim ki yeni filmime bayılacaksın” dedi.

Böylece arkadas oluyorlar :) 1995’te Tarantino, Rodriguez’in Desperado’sunda rol alıyor.(Bu paslaşmanın son gösterimi yine Dehşet Gezegeni olacak). Bu filmin montajı yapılırken, RR , QT ile birlikte yönetecekleri Dört Oda’yı yazıyor. Rodriguez’in Tarantino senaryolarındaki karakterleri yazdığı,Tarantino’nun diyalogları eklediği bir sistem geliştiriyorlar.1996’da, Tarantino From Dust Till Dawn’i yaziyor, RR yönetiyor. Böyle bir ortam!

RR’in dediği gibi “hikayeler hemen hemen aynı” olunca, Grindhouse gibi bir oluşumda QT & RR kapıştırmasına girmemek olanaksız olacak. Dört Oda’da The Man From Hollywood’u (Hitchcock’un The Man from Rio’sunu anmak ve bir satır da olsa saygı duruşunu eksik etmemek gerek), Robert Rodriguez’in “The Misbehavers”ının yanında biraz sönük kalmıştı sanki diyerek daha 1995’ten başlayabiliriz buna. Ben günlüğünü okuduğum için yakın arkadaşım sandığım Robert abinin tarafını tutuyorum. Film “b tipi zombi filmi” ana başlığı altında lanse ediliyorsa, From Dusk Till Dawn gibi bir antreman da elde var bir.

Tabi Planet Terror vizyona girdikten sonra bir daha bir şeyler karalamak gerekecek, ki daha bir ayı varmış ne yazık ki!

 

©Copyright 2011 ... | TNB | Blogger Blog Templates