Saatin dakikası hep 59. Elleri titriyor. Ama kendi de titriyor sanırım.
Pencereden dışarı baktı. Ne gördü, ne hatırladı bilmiyorum. Ağlamaya başladı.
04:00. Yatağından ağlamak için kalkmış. Hiç yalnız kalamıyor, o yüzden bir türlü ağlayamıyor.
Evde yaşlı bir kadınla karşılaştı. Evde bu saatte çıt yok. Hiç konuşmadılar. Kadın galiba sakat. Çok da bakamadı.
Bir sigara yaktı. Dünden beri sigara içmesi yasak. Bir kaç saat sonra, herşey normalmiş gibi yapacak.
Dün biraz yürümek istedi. Kafasından her şeyler geçiyor. Fonda bir ambülans geçiyor. Sadece sesler var. Yukarıdaki yönetmene söyleniyor; "Ucuz numaralara gerek yok, aldık biz ambiyansı."
Bir kaç yıl önce, nasıl geldiğini hatırlamadığı bir otoparktaydı. Arkası dönüktü. Telefonu kapadı. Arkası daha dönük bir duvara yaslandı. Yukarı baktı. Karşıdaki kocaman bina üstüne yıkıldı.
Az önce, etrafındaki renkleri tanıyamadı.
Bir bardak su içmek istedi. Hemen kafası karıştı. Kahve koydu. Bir yudum aldı. Kahve soğuktu.
Hiç müzik yok.
Telefonu çaldı. İrkildi. Bu saatte telefon çalmaz ki. Çalmadı.
İçeri yürüdü. Sakin. Biraz kustu. Anlamadı. Bu ara böyle.
Dışarı yürüdü. Başka şehirleri düşündü. Eskiden yaşadığı şehri, çıktığı bir sinemayı, içtiği ilk sigarayı. Hayatına girip, sonra ölen insanları.
Saat bozuldu.
Biraz uyumak istedi. Uyuyup, uyuyakalmak.
Titrememek.
Kahveyi elinden düşürdü.
Yine mi başlıyoruz, diye düşündü.
Kahve soğuktu.
Neyse ki.