Bakalım Beni Korkutabilecek misin!

19.9.07


Lanetli köşkler, perili evler korku türünün en eski malzemelerinden. Başrolüne ölümcül otellerin yerleştirildiği filmlere ise, geçen haftalarda ikincisi vizyona giren Hostel serisini, bir kaç ay önce izlediğimiz Vacancy’i, ve yine John Cusack’ın rol aldığı İdentity’i, aklımıza ilk gelen son dönem örnekleri olarak sıralayabiliriz. Her ne kadar gerilim sinemasının bu alt türü içindeki kişisel favorim tereddütsüz Hitchcock’un Psyco’su olsa da; Stanley Kubrick’in Shining’i çoğu korku severin sıralamasında şüphesiz en üstte. 1408 de, bir ‘lanetli otel odası’ filmi olma niteliği ve Stephen King uyarlaması olması bakımından akla hemen Shining’i getiren bir film.

Diğer çoğu King öyküsünde de olduğu gibi, bu öykünün kahramanı da bir yazar: John Cusack’ın canlandırdığı Mike Enslin. Kariyerine -ilk kitabının ardından- paranormal olay ve mekanlar hakkındaki araştırmalarını yazarak yön vermiş olan Enslin, « 10 Perili Otel » adlı kitabına malzeme arayışındayken, bir kartpostal aracılığıyla Dolphin Otel’in 1408 numaralı odasından haberdar oluyor. Kapısındaki rakamların toplamı 13 eden bu oda, 56 misafirinin, intihar ve şüpheli kazalar sonucu öldüğü bir geçmişe sahip. Ancak, böyle rivayetlere inancını çoktan yitirmiş olan Enslin, bütün uyarılara rağmen, Samuel L. Jackson’ın canlandırdığı otel müdüründen anahtarı almayı başarıyor ve böylece film başlıyor.

Enslin, odaya giriyor ve olacakları beklemeye başlıyor: ‘Bakalım beni korkutabilecek misin !’.. O nasıl inanmıyorsa, biz de görmüş geçirmiş korku filmi izleyicileri olarak inanmıyoruz. Edindiğimiz klişe dağarcığı sayesinde, Enslin korkmadıkça başına daha korkunç şeyler geleceğini tahmin edebiliyoruz, ama bakalım 1408 (oda Enslin’i, film bizi) gerçekten korkutabilecek mi?

Ufak tefek karikatürize öğelerle şovuna başlayan 1408, Enslin’in geçmişinden ve bilinçaltından bağımsız olarak odanın tanıtıldığı bu ilk bölümde, gitgide ‘yok artık !’ dedirten bir bayağılık izlenimi veriyor. Hayal ve gerçeğin birbirine karıştığı noktadan biraz sonra ise, birbirinden özenli, zeki, akıcı flashback’ler ile dikkat çekici bir psikolojik gerilime dönüşüyor. Özellikle son yarım saatlik bölümde, senaryo, şaşırtmayı gerçekten başarıyor, hem de bir kaç kez. Paralel ve çapraz kurgu oyunları, çocuk sesi efektleri ile sağlanan atmosfer, görsel efektlerin filmin ruhuna uygun dozu, dar mekanda kamera kullanımı gibi altından başarıyla kalkılmış teknik öğeler, filme çok boyutlu bir etkileyicilik katıyor.

Hem tek mekan, hem tek oyuncu dezavantajıyla imkansız gibi görünen bu filmi, İsveçli yönetmen Mikael Hafström, başarıyla kotarmış. 1995 yılında ilk filmi olan “Vendetta” ile yönetmenliğe başlayan Hafström, 2003’te ‘Evil’ ile “Yabancı Dilde En İyi Film” dalında Oscar adayı olmuştu. 1408, Clive Owen ve Jennifer Aniston’ın başrollerini paylaştığı 2005 yapımı “Derailed”in ardından, yönetmenin İngilizce çektiği ikinci film. Filmin başarısındaki önemli bir diğer başrol, şüphesiz John Cusack’a ait. Doksan dakikayı tek başına sırtlamak gibi, her oyuncunun göze alamayacağı bir riske giriyor ve başarılı performansıyla, karamsar, inançsız ve alaycı olan Enslin karakterini hem çekici, hem gerçekçi kılıyor. Filmin diğer iki önemli ismi, Mary McCormack ve Samuel L. Jackson’a ise, aslına bakarsanız çok da bir şey kalmıyor..

Başladığımız soruya geri dönelim: 1408 korkutuyor mu? Kanın sınırsız akmasını ve koltuğunuzdan sık sık zıplatılmayı kastediyorsanız, hayır. Yok, Saw ve Hostel serisi ile tam gaz ilerleyen « işkence pornosu » türünün, Amerikan sinemasının yeni korku akımı haline dönüşmesinden tedirginseniz, 1408 keyfinizi yerine getirecek bir gerilim. Korkutmaktan çok daha fazlasını yapıyor: Psikolojinizi diken diken ediyor; sizi şaşırtıyor, içine çekiyor; dramatik yapısıyla bir ‘tür filmi’nin ötesine geçiyor, hatta kimi zaman gözleriniz doluyor. En etkileyici yanı ise şüphesiz, izleyicide yarattığı « Ben o odada olsaydım neler yaşardım » hissi. Hikaye bu hissi geçirmeyi başarıyorsa, bu, içi boş bir ‘lanet’ filmi olmanın tam aksine, çok sağlam bir fikir üzerine kurulduğunun kanıtı. Öyle ki, Stephen King, bu öykü üzerinde çalışırken, kendisini korkuttuğunu itiraf etmiş. Eh ne de olsa, hepimiz hayatımız boyunca zaten 1408 numaralı odadayız..

Sonuç olarak, film, Enslin’in tabiriyle, beşten fazla kafatasını kesinlikle hak ediyor; ve açık finali ile olası bir devam filmine göz kırpıyor.
 

©Copyright 2011 ... | TNB | Blogger Blog Templates