"28 Weeks Later" vesilesiyle 28 Serisi

17.7.07
Geleceğe Dönüş,Polis Akademisi,Karate Kid,Cehennem Silahı,Evde Tek Başına, Rambo, Jaws, Mission İmpossible, Rocky, Batman,Alien, Scream ve daha niceleri.. Kişisel tarihimin başlangıcı olan 80’li yıllar, 70’lerde The Godfather’in edindiği Oscar’lar vesilesiyle gazı alan devam filmlerinin coştuğu döneme denk geldiğinden ve ağaç yaşken eğildiğinden midir nedir ; çoğunluk tarafından ‘ticari’,’ilk filmin başarısını sömüren’, ve seri uzadıkça ‘tadını kaçıran’ gibi negatif sıfatlarla nitelenmeye mahkum sequel-prequel kültürüne, ben hep sevgi dolu yaklaşmışımdır Bugün her ne kadar Fight Club gibi filmlerin devam filmi söylentileri midemi bulandırsa da,diğer yandan, örneğin Saw, genel izleyicinin ‘yeter’ine maruz kalmasına rağmen benim doyamadığım serilere örnek. Bazı filmlerden ayrılmak kolay olmuyor ve devamının getirdiği hayal kırıklığına rağmen izlemeye illa ki devam ediyoruz. 90’lı yıllarda 900’e yakın sinema filminin devam filmi niteliğinde olduğuna ilişkin araştırma sonucuna ve 2000’li yılların dizi çılgınlığına bakarsak, uzatmalı ilişkiler konusunda yalnız olmadığımı söyleyebiliriz..



28 Days Later’ın devamı,5 yıl sonra çıkageldi. İlk filmin ekibi,Danny Boyle ve ruh ikizi senaristi Alex Garland, « 28 » için « Alien »ı örnek aldıkları ve onun gibi bir seri efsane yaratmayı planladıklarını açıklamışlar. Buna rağmen,filmi sürpriz bir şekilde İspanyol abilere emanet edip, executive producer kalmayı tercih etmeleri şaşırtıcı.Alex Garland’ın romanından uyarlama - kadroya David Lynch’in ruh ikizi Angelo Badalamenti’nin müziğinin eklenmesiyle atmosfer büyüleyiciliğini zorlayan bir film haline gelmiş - « The Beach » ile başlayan tahtaya vurulası birlikteliklerini, Boyle & Garland ikilisi,bu yazın başında vizyona giren Sunshine ile devam ettirmeyi seçmişler. Sunshine,benim için, felaketli bilimkurgulu tür filmi olarak can sıkıcı olma potansiyeli taşırken ; klostrofobik yapısı,psikolojik gerilim unsurları ve açıkçası biraz da yakışıklı-yetenekli-İrlanda’lı Cillian Murphy abinin katkılarıyla seyre değmiş bir filme dönüşmesine rağmen, Danny Boyle’un 28 Weeks Later’ın yönetmen koltuğunu bu sevda uğruna satmasını kınıyorum! Kınamamın sebebi, 28 Weeks Later’in vesile olduğu hayırlardan ilkinin, 28 Days Later’ı bir daha izlemem ve bu ikinci izleyişte apayrı beğenmem olması.. Senaryonun şiddet öğelerine ve gerilimine inat,insan merkezli ve durağan kalmayı becerebilmesi bakımından tipik Danny Boyle temposunu yakalayan filmde,ufak bütçe ve dijital kamera kullanımına rağmen,görsellikte akıldan çıkamayacak çok sahne var.Öncelikle hastane sahnesi,boş sokak sahneleri ve bu sahnelerdeki Boyle tarzı iştah açıcı klip estetiği sonucu ilk 13 dakikalık bölümün hipnotize ediciliği ; ayrıca bütün kaçış sahneleri,filmin kapanış sekansı ve bunlara ek olarak rüyama kadar giren terastaki kovalar sahnesi gibi detaylar ! 28 Weeks Later’da ise, senaryo üstünlüğüne rağmen durum biraz daha karışık..



Filmin yönetmeni, İFİstanbul vesilesiyle tanıştığımız, İntacto’nun yaratıcısı,Lynch kıvamlı Juan Carlos Fresnadillo. İntacto, çoğu İspanyol yapımı gibi fazlasıyla özgün ve başarılı bir filmdi ; o kadar ki Danny Boyle,sadece bu filmden yola çıkarak, Fresnadillo kardeşine sınırsız güvenle bayrağı teslim edebilmiş. Tam bu dönemde, Frasnadillo’ya gelen diğer bir teklif, İntacto’nun Hollywood remake’ini yönetmesi ; ki bildiğimiz gibi, remake’in yönetmenliğini esas oğlana bahşetmek, Hollywood’un pek huyu değil.Frasnadillo (bana göre talihsiz bir şekilde) bu fırsatı gönül rahatlığıyla tepip, 28’ci oluyor. Gönül rahatlığıyla, çünkü, Boyle & Garland ikilisi, sadece senaryonun temel hatlarını belirleyip, gerisini İspanyol abilerden kurulu senarist kadroya ve Fresnadillo’ya devrediyorlar.Limitsiz özgürlük ikramını burada da bırakmayıp, filmin bildiğimiz anlamda bir devam filmi olmayacağının altını çizmek adına, 28 Days Later’dan hiç bir karakteri kadroya almıyorlar. (Böylece ilk filmin görsel unsurlarından biri olan Cillian Murphy’nin yerini,Boyle ekibinden The Beach ve Trainspotting’in Robert Carlyle’i alıyor..)

Ortaya çıkan sonucun, Danny Boyle’u ne kadar arattığı,aslında zıt argümanlı bir tartışma konusu.Çünkü 28 Weeks Later,gerçekten de ilk sahneden son sahneye ilik ilik geren,miras aldığı insan-doğa-kültür çıkmazı ve otorite,koruyucu kurum,asıl tehlike sorgulamalarına ek olarak,dozu arttırılmış güncel politik göndermeleriyle de içini hep dolu tutan bir film. Senaryosundaki bir diğer üstünlük de, sırtını sağlam bir dramatik öğe olan aile kavramına dayaması. İlk filmde de altı inceden çizilen ama daha geri planda bırakılan aile, 28 Weeks Later’da hikayenin merkezine oturuyor ve işe fazladan duygusallık katıyor ; üstelik pek de klişe tuzağına düşmeden ; hemen gorgeous karısını yem eden Don ile başlayan bir gerçekçilik ve sarsıcılıkla.

Tam da burada, Fresnadillo’yu hakkıyla övmek gerekiyor. Film,ilk bakışta sinema tarihine geçecek bir açılış sekansına sahip. Hem de double bir başarıyla : virüslülerin eve girdiği sahnedeki muazzam kamera kullanımı ve kurguyu biz daha atlatamamışken, Don abinin karısını ölüme terk ettikten sonra arkasına yan gözle bakarak kaçtığı, müziğin ve sinematografinin yükseldiği,filmin tavan yaptığı muhteşem sahne ile.Fresnadillo,tam da burada,İntacto’nun herkesin aklında kalan gözü bağlı ormanda koşma sahnesini aşmayı başarıyor ; izleyenlere Danny Boyle gerçeğini k. 1 unutturuyor ve bizi yeni yönetmenimize bağlıyor !

Gelin görün ki (mutlaka görün), film ilerledikçe neredeyse muntazam aralıklarla, ilk filmde de ziyadesiyle yediğimiz video klip estetiği, bizi tavlamışlığından güç alarak, yeni numaralara ihtiyaç duymaksızın, kendini tekrar eder hale geliyor ve bana kalırsa etkisine bizzat nazar değdiriyor.(Hatta müzik de mi hep in the house-in the heartbeat ne ?) Bir diğer can sıkıcı olan da, zaten senaryosu ve yan öğeleri gereği insanı koşulsuz paranoyak eden filmin, hiç ihtiyacı olmadığı halde « cöö » efektine ilk filme nazaran pek bir yüklenmesi. Danny Boyle abi zamanında,28 Days Later’in literatürde « zombi filmi »ne indirgenmesine isyan ede ede bitirememiş, ‘kardeşim bunlar zombi değil virütik,rage diyoruz’ diye saçını başını yolmuşken ; mirasyedi Fresnadillo, ortamı klasik zombi estetiğine ve ses efektlerine çekmekte tereddüt etmemiş, kovalamacanın ve « rage »in dozunu bazı bazı kaçırmış.Şiddet,cöö ve action başta olmak üzere,ilk filmde kıvamda tutulmuş benzer bir çok öğeye tüm gücüyle abanmasını ve böylece filmi alttan-üstten doldurdukça taşırmasını, yönetmen kardeşimizin hevesliliğine veriyoruz ve,filmin genelindeki estetiğe,düşmeyen tempoya,senaristik kıvraklığa ve sık sık diken diken olan tüylerimize bakarak kendisini önce af,sonra tebrik ediyoruz.

Filmin sonunda,şahsen,28 Weeks Later’ı en az (en az !) 28 Days Later kadar beğenmiş, efsane 28 serisinin (başaracak mı acaba) üçüncüsü için sabırsız,mest haldeyken ; Eiffel’e doğru yol alan çılgın infected topluluğu görünceyse ne yazık ki kahkahalarıma engel olamadım.Yine de şimdilik ayrılasım yok, 28 months later’a allah kerim, bütün filmler devam etsin mümkünse!



NOTA BENE : Çıkışta arkadaşla düşündük düşündük, George Romero’nun adını hatırlayamadık da,sunu merak ettim,kaçımızın « yönetmen » dağarcığında yeri var kendisinin acaba :( Ben « Romero muydu..attım ! » diye bir cümle savurdum hatta,çok talihsiz..Hazır 28 Weeks Later ve Planet Terror gibi zombiden yemiş iki film 2000’lerimizin gündemindeyken, dem vurmadan geçemedim,unutmasak bu ismi!
 

©Copyright 2011 ... | TNB | Blogger Blog Templates