Köln’de 3. gün özgürlüğümü ilan ettim!
GamesCom’da bu kez çalışmak yerine festival gençliğine karıştıktan sonra, Mülheim’da Kaiser’e mümkününce yakın, tam gökçe bir mekan arayışına girdim ve bütün gün uğradığım her yer içinde en çok burayı seçtim:
1,20 euroluk atıştırmalık biralar (minicik bardaklarına bayılıyorum) ve içimden ‘yok abi ben kesinlikle kışı sevmiyorum, mümkünse penceremin dışında dursun, renge bak, gıcık’ içerikli sohbetlerin ardından akşama doğru beylerimle buluştum. Özgür’ü ağlatana kadar -ve buraya yazmaya-saymaya üşeneceğim kadar- abanarak, Ergün rehberliğinde Köln dolaştık. Sonunda rhein kenarında yimek ve kölsch muradıma da erdim. Ama benim yemeğim çirkin çıktı. Özgür’ünki çok güzeldi, çok az pişmişti.. (yarısını ben yedim, hala şehir fark etmeksizin ayılama yemekteyim.)
3.Gün itibarı ile Köln Gözlemleri:
Rhein dolaylarında Köln bir şeye benzemeye başlıyormuş :) Şu çimlere kadim tatil dostlarım ile yayılmayı canım ne biçim çekti bir bilseniz! Önü restaurant’lar, bir paraleli barlar sokağı.
Bu akşam (sabah fırtına ile uyandık) yağmur aramıza katılmayarak bizi fena şaşırttı. Yine de, saat 9 dedin mi, hava çok hızlı ve çok fazla soğumakla kalmıyor, şehirde hayat bitmiş gibi bir izlenim oluyor. Dükkanlar kapanıyor, sokakta daha da az insan az araç var. Böyle Kadıköy’ün 2-3’ü kıvamında.
Ve fakat sonunda umduğum hissiyata eriştim: Köln’den dönüp ‘ev’e (ev diyoruz) gitmeden her zamanki kiosk dolaylarında sanki bir süredir burada yaşıyormuşuz sandım. Bu şehirde yaşıyoruz ama çok olmamış, 1-2 ay filan. Nays biraz.