İyi ki...

25.7.12


"20'li yaşlar" diyerek küçümsemeye çalıştığım şey, az buz değil. 10 yıl ediyor.


10 yıl denen şeyde herşeyler değişiyor. İnsanlar değişiyor. "Biz" de değişiyoruz. O değişiyor. Öyle böyle değil hem de.


Öyle ya da böyle, bir insanın her versiyonunun, bir insanın her versiyonuna aşık olması mümkün mü?


- Aşk derken?!


Tabi o da değişti. Gerçek bir şey miydi, neydi o öyle, pek hatırlamıyorum. Yazar mazar da değilim, pek iyi ifade edebileceğimi sanmıyorum. Şöyle bir şey sanıyorum: 10 sezondur izliyorsun, izlemeyi en çok sevdiğin şey hala o. Dinlemeyi en çok sevdiğin müzik de o. En güldüğün film, onun en çok kendisi gibi olduğu sahneler. Herkesin anlamadığı esprilere daha da çok gülüyorsun, şu çok eski bölümlere gönderme yapanlara. Sen çok gülünce, doğru anlaşılmış bir senarist gibi, seviniyor; sana bakarak gülmeye başlıyor. O anı dondur! Şu kendini pek beğendiği zamanlarda "gevriyorsun"; sen de çok seviyorsun, hak veriyorsun :) Geçen gün, "esas ben bu adama aşık olmayanları anlamıyorum" diye söyleniyorsun. Yıllar önce bir doğumgününde sana "beni çok seviyorsun" dediği sahneyi hatırlıyorsun. Hayatında duyduğun tüm "seni seviyorum"lardan daha çok anlama geliyor. Bak yine gülümsüyor. O gülünce hep gülüyorsun. 


Bir de garip bir şey bu; mutsuz olmak kimseye yakışmaz tabi ama, onun üzerine oturmuyor da. Onu mutsuz-sinirli filan görünce, insan ne yapacağını şaşırıyor. O da ne yapacağını şaşırıyor. Ne zaman biraz çocuklasa, daha da dokunulmaz oluyor. Çocuğun oluyor. Ama hala o seni koruyor. Sana kendini dünyanın en güvenli yerine düşmüş en şanslı insanı gibi hissettiriyor. Tek bir cümle kurması yetiyor.


Hep en doğru cümleleri kuruyor. O ne bilse, doğru gibi geliyor. Her söylediğine inandırıyor. Bildiğin herşeyi ya ondan, ya onunla öğrendin gibi geliyor. Yanlış yapıyorsa, yanlışlıkla mutlaka. İçinden bir ses oluyor. Bir şey o onaylamazsa eksik. Bir şey içinde o olmazsa boş. Ona anlatmadan önce anlamsız. Birine herşeyi anlatabilmek istersin ya, anlatabiliyorsun buna. Ne yapsan kızmaz sana. Birbirinize kızsanız da affetmek için hemen bir bahane ararsınız. Ona kızınca, nasıl oluyorsa, insan kendine kızar buluyor kendini. Nasıl yapıyorsa, dünyanın en üzücü hissi, onu senin üzmen ihtimali. 


İnanmıyorsun: Onun saçındaki tek bir beyaza, onun başına kötü bir şey gelme ihtimaline, o sahnelerden ineceğine. Olmayacak öyle şeyler. Söz. Aslında yazacağım şey de bunlar değildi ama zaman demiştik ya, o kadar çabuk geçiyor ki şu ara birimi bile değişiyor dünyamızda. İnsan haliyle bir an için kimbilir neler değişecek diye panikliyor; "biz"lerin değişme ihtimaline karşı kendine bir not bırakıp, "gerçek bir şey miydi, neydi o öyle"
hatırlamak istiyor. Bir şeyi hep hatırlamak istemek de, aslında o soruna cevap oluyor... Biri hakkında "iyi ki olmuş" demek, on yıllar boyunca pek kimsenin başına gelmiyor!


"Aşk" kelimesinin aksine, burası çok basit işte: İyi ki dünyanın en sevdiğim adamı o, iyi ki dünyanın beni en çok seven adamı o olmuş.


Bugün 30. doğumgünü.


İyi ki doğmuş, iyi ki oymuş.


İyi ki hiç büyümemiş.


İyi ki, o değişmişse de, benim gözümde hiç değişmemiş ki...


İyi ki, 10 yılda olan bir sürü şeye rağmen, bu yazının adı "iyi ki".


Nice yıllara :)



 

©Copyright 2011 ... | TNB | Blogger Blog Templates