“Gökçe uyuma, sen böyle rahat olunca ben daha çok geriliyorum” temalı 3 saatlik uçuşumuzun ardından Köln’e konduk. Trende taşkın Türk’ler olarak volümü tek yükselen bizlerdik. İlk izlenim: Burası plato mu lan niye çıt çıkmıyor?
Hotel Kaiser’e eşyaları fırlattık, kahvaltıya geçtik. Kahvaltı temaları; Ergün-Çok tatlılı, Gökçe-Baconmania, Özgür-Deneysel tatlar. Hesap 150 Euro. Bugün patlayana kadar abanarak acısını çıkaracağız.
Derhal 2 durak ötemizdeki GamesCom’a geçtik. Bir dünya toplantı yaptık: İsrael, France, İran,Germany, Bulgaria,blahblah. Hal böyle olunca şehirle henüz muhattap olmuş değiliz. Geçtiğimiz caddeler itibarıyla ilk Köln izlenimlerimiz; burası çok Türkiye (Mülheim’da kalıyoruz), burası çok sessiz (insanlar minik sesleriyle konuşuyorlar, trafik gürültüsü sıfırın altında) ve insanlar ya bebekli, ya köpekli, ya da bisikletli şeklinde.
GamesCom Business’ten Entertainment tarafına geçince gözlerime inanamadım. Oyun sektöründe herkes çok heyecanlı diyip duruyordum girdiğimden beri, ama bu kadarını bilemezmişim. Ortamı anlatabilmeme ihtimal olmadığından ortalığı bir kaç fotoğrafla şenlendireyim, neden bahsettiğimi anlayacaksınız. İyi ki konseptle herhangi bir aşk yaşamıyorum, aksi halde burada rahatlıkla aklımı yitirebilirdim.
Köln’e ayak basalı saatler olmuştu ve hala hayatımın ilk kölsch’ünü içememiştim ki, Gamescom’un içindeki Beer Garden tabelasını görünce, ulen içmeyen (sigara da içmiyorlar) adamlarla tatil yapmak ne saçmalık oluyormuş diye iç geçirdim :( Sonra onlara çaktırmadığımı sanarak İsrael’li dostlarımın ikramıyla Becks ile açılışı yaptım; kapanışta Robert’ın “Kölsch çirkin bir bira, sulu gibi” uyarıları eşliğinde muradıma erdim. Sonuç: İlk yudumda evet haklıymış pek sevmedim dedim, ama Kaiser Games’de elime ne zaman baksanız Kölsch görebilirdiniz.
Kaiser Games: GamesCom’da haddimizden fazla yorulduktan sonra Kaiser Games Lounge çıkartması yaptık. Burada tanıştığımız 100 insandan birden, Köln’de Nisan’dan bu yana ilk kez bugün bütün gün süren bir güneş olduğunu öğrendik.Hep yağmur, hep yaz-sonbahar bir arada şeklinde geçiyormuş yazlar. Güneş benim için gelmiş, diye şımarırken yağmur başladı. Adamların yeni ofisleri o kadar güzel ki, yağmurda bile ayrı bir güzel oluyor. Burayı uygun bir ege sahiline koymalı ve işin içinden emekli olana kadar çıkmamalı.
İlk gecemizi aşırı yorgunluk ve uykusuzluk gerekçesiyle erken bitirelim diyip odalarımıza döndük. Bin yıl sonra ilk kez bir otel odasında tek başıma kalıyorum. Tek başıma yaşamayı çoook özlemişim! Odam minicik, çelimsiz bir şey ama o kadar kullanışlı ki şu an kendisiyle aşk yaşıyorum. Böyle minik bir kutuda yaşayabileceğime ikna oldum.